3 Kasım 2010 Çarşamba

meryem, imam ve salatalıklar / meryem, the imam and the cucumbers

Meryem, babaannemi andım dün gece / to the memory of my grandmother
Meryem
(onu kaybettiğimizde ben Amerika'daydım. anlatmadım bunu performansta. Aslında söylemek lazımdı. Ama performans başka bir MEryem ile ilgiliydi. Onun için konuyu fazla dağıtmak ve çok kişiselleştirmek istemedim. Ama aslında kişiselden toplumsala yol çok kısa. Yani bir başka ülkedesin ve yakınını kaybediyorsun ve uçak bulman gitmen hepsi çok para ve hatta zamanında yetişemiyorsun bile ve neye yetişeceksin? yetişeceğin esas şey, hayattayken o sevdiğin insanla paylaşımın. Evin, paylaştığınız sevgi. ah ah, neler diyecektim de yine salatalıklar ve imamdan uzaklaşmadan yaptım ilk performansı . belki bir dahaki sefere, yetişememk ile ilgili bir şey yaparım. Sevdiklerimizi, sevdiklerimizle toplanıp anmalıyız. Fotoğraflara bakıp, onlardan öğrendiklerimizi anlatıp... Tatlısıyla acısıyla... Bu, hayat performansı. Yaşamak...)
koop'tan gelsin:http://fizy.com/#s/1ls45g


http://fizy.com/s/1pxrtk
ceylan ertem: NAzım'a... twitter'dan buldum bu parçayı.

Viyana'da yeni bir sabah:) İkinci ev arkadaşım sabah yedide kalkmış, giyinmiş, işe gidiyor. Su almaya çıkıyorum. Sabah Sabah ürkmeyeyim diye ses çıkartıyor. Günaydın diyor:) Çünkü ilk iki karşılaşmamızın birincisinde onun ödü kopmuştu; ikincisinde de ikimizin de ödü kopmuştu. neyse ki üçüncüsünde çabuk davrandı ve sakin bir karşılaşma oldu...

evet,
dün akşamki performanslar, galeri, gelenler şahaneydi. İlk defa böyle projeksiyonlu bir performans yaptım. Ve ilk defa bu kadar doğaçlama bir performans yaptım. (Ama deneyimliyim lisedeki tiyatro derslerinden, kulubunden... Hatta ilkokuldaki müsamerelerden:) ) Şahaneydi. Deneyim olarak. İzleyici açısından bilemeyeceğim ama benim oturduğum yerden, gelenlerle diyalog, bakışları, tepkileri çok iyiydi. İmam nedir kimdir diye sordum iki kişi cevap verdi. Aslında Eren ve Deniz de cevap verebilirlerdi ama Sara'nın annesi ve yeni değişik bir arkadaş da cevap verdi. İyi oldu. Bir an tereddüt ettim. İmam ezan okur dedim. Sonra tereddüt ettim. Çünkü uzun zamandır hep banttan dinledik... Neyse...Kapıda solda duruyordu bir afroamerikan adam. Çok çok dikkatli izliyordu. Gülümsüyordu yer yer. Onde sonradan gelen ve çöken bir çocuk da pür dikkat. NEsim müthişti. Ah NEsim:))) Çok tatlı üç buçuk yaşlarında, güzel Deniz'in oğlu. Deniz'in varlığı, NEsim'in varlığı, Eren, Dani, Lu, Ella... Sanırım seyirciler arasında onların olması, sanki arkadaşlara bir şey anlatıyorum hissini verdi. Sara'nın annesi... Çok güzel bir insan. Tam anne. (Çay bardağı, semaver, yaprak dolma, herşeyi taşımış galeriye. Arada çay içtik; performans öncesi demli çay çok iyi geldi.)

Sonra: ya salatalık bulamadım istediğim gibi. Bunu da anlattım zaten performansta. VE Deniz sağolsun salatalık turşusu getirdi! NEsim, önceki performanslar boyunca birkaç tane salatalık yedi. Zaten uslu dursun diye Deniz NEsim'e şekerler, turşular ne isterse verdi galiba... İnşallah midesi sağlamdır... Ah, çok tatlıydı NEsim. Galeri sahibi Max, biraz rahatsız oldu ama alışsın canım. Ona da dedim. Sanat ayrıcalıklı ve steril, ses çıkarılmayacak bir ibadet yeri değil... Tam tersine bence çok iyi arada NEsim'in ses çıkarması. Sonuçta ağlayıp bağırmıyor; ara ara tatlı tatlı soru soruyor. İLk JOannes'in performansında, ne zaman başlııcak? diye soruyordu devamlı:)

Deniz Sözen'in performansı çok etkiliydi! Çok hazırlıklı, önceden çok emek harcanmış, çok akıllıcaydı. Bir deneyimi bir performansa dönüştürme süreci ile ilgili ben çok şey öğrendim Deniz'in performansından. Arapça, Almanca ve Türkçe, 3 dilde bir performans. Çift hoparlör ve sonrasında projeksiyon. Kardeşi Can, çok yardım etti. HEm Deniz'e hem de hepimize. Ses mühendisi zaten. Çocukluğundan beri ses ile meşgul. Şu an hala gencecik ve müthiş iş tecrübesi birikmiş bile ve bu tecrube ile şimdi işin okulunu da okuyor.
(şu an bu çalıyor: http://fizy.com/#s/1lv0sc)
evet, Deniz'in performansı, trende geçen bir yanlış anlaşılma - tahammulsuzluk üzerine idi. Bir kadın, telefonda Arapça konuşuyor. Bir adam, Avusturya'da yaşayanlar artık Almanca konuşsa diye sesleniyor. Deniz de kalkıp, sen tatil için gitmiyor musun Türkiye'ye? Gittiğinde Türkçe konuşuyor musun ki orda diyor. Adam da ben TÜrkiye'ye gitmiyorum diyor. Ama sen Türk'müsün. Deniz de Türk'üm diyor. Adam da ama neden o zaman Almanca konuşuyorsun bu kadar iyi diyor:)) BUnu, şahane canlandırdı Deniz... Aferin!!!! İki hoparlorden farklı iki dil duyuyoruz; üçüncü hoparlörden Deniz konuşuyor... Çok beğendim.

BEn ne zaman hazırlıklı olacağım bilmiyorum. Yani önceden tamamen hazırlanmış bir şeyle performans yapmadım hiç galiba. Hep doğaçlama. Ama zaten topu topu 1 Görünürlük'te performans yaptım; üç kere de Çiğdem'le şiir-çizim MAd LOve performans dizimizi yaptık. Ama bunlar, seyirci ile konuşmayı içermiyordu. Bir galeride değildi. Yİne de bunlar, çok iyi deneyimler. GalataPErform sayesinde, performans yapabilecek bir zemin bulduk. Onu gördüm. Onun dışında kendi kendime sokaklarda minik hareketler, onların fotoğraflarından oluşan minik şeyler yapıyordum. O da ayrı... Ama dün gece, apayrıydı. TAm deneyim. Acaba aktarabildim mi yaşadığım deneyimi nasıl dönüştürdüm? Bunu, herhalde performansın kaydını izleyince daha iyi göreceğim. Eren, çok tatlıydı, dedi. Deniz de arkadaki çizimler olmasa daha iyi olur muydu dedim; yok iyiydi dedi. Çİzimleri bir günde yaptım. Çİzim dediğim de, gerçekten eskiz... Arka arkaya eskizler... Aslında yapacağım animasyonun hazırlığı... VE konuşurken yardımcı olacak notlar... After effectste 7 dakikalık bir video halinde dizdim imajları. Azcık da wiggle verdim bazılarına:))) (Can Büyükberber, kulakların çınlasın!) Sonuçta, videoya bakmak, MEryem'le karşılaşmamızı, tramvaydaki durumu hatırlamak, anlatmak, seyirci ile birlikte üzerine tekrar düşünmek çok etkili, unutulmaz bir deneyimdi. Paylaşınca güzelleşiyor ve daha eleştirelleşiyor herşey. Sanki başka gözlerle aynı konuya bakıyorsun hem de herşey aynı anda... Çok eşsiz...

Sonra, Dani, Lu, Deniz, Joannes, Can, Sara... Falafel yemeye gittik. Galiba demleme çay, az biraz votka, az da bira derken çenem düştü. KOnuştuk da konuştuk:) Garson kıza, nasıl aklında tutuyorsun bu kadar siparişi bravo dedim. O da biraz tersçe, sekiz senedir bunu yapıyorum dedi. Ama sonra birşeyi yanlış getirdi... Çok dil, çok kültür bir aradalığı, insanlar aynı fikirde olmadığı halde birbirine saldırmadıkça çok değer katıyor yaşama... (barış! - içte huzur&dışta huzur)

Viyanam, vayanam...
meryem, imam ve salatalıklar...

tom waits'ten gelsin; green grass: (http://fizy.com/#s/1lrp56)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder